Could not find any definition of word "kışkırtan"
"kışkırtan" kelimesinin kullanım örnekleri.
Bunu bütün dünya, yedi düvel duydu, göndü ve bundan sonra da hiç kimse ne yerli hainler ne onları kışkırtan dışarıdaki hainler böyle bir ihanete kalkışmayacaklar, kalkışırlarsa yine bu milletin çelikten iradesini, iman dolu göğsünü karşılarında bulacaklar.
Homurtulu çalışma sesiyle insanı kışkırtan GTI, gücünü 7 kademeli DSG şanzımanla yere aktarıyor.
Ancak soykırımı yargılayanlar da bu katlama bizzat seyirci kalanlar ve savaşı kışkırtan emperyalistlerdir.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik de, ABD yönetiminin, bu kuruluşa yardımı kesme kararının, bölgedeki ve dünyadaki kaosun artmasını kışkırtan bir yaklaşım olduğunu belirtti.
PYD'yi destekleyen, DEAŞ'ı kışkırtan bu tabloyu ortaya koyan biz değiliz.
Örs, iyi düşünüldüğünde bu olayların toplumsal birliği yozlaştıran ve toplumu adeta kışkırtan bir hale geldiğinin görüleceğini ifade etti.
Türk'ü Kürt'e, Alevi'yi Sünni'ye kışkırtan bir atmosfer teşekkül etti.
ABD yönetiminin Filistin halkının temel ihtiyaçlarını karşılayan bu kuruluşa yardımı kesme kararı, bölgedeki ve dünyadaki kaosun artmasını kışkırtan bir yaklaşımdır.
Marksist ideolojilerin yaptığı gibi halkı sokak hareketine kışkırtan eylem yapmaya çağıran, sokakları karıştırmayı ve anarşi yaratmayı hedefleyen söylemleri terk edin.