Güncel Türkçe Sözlük
-
isim, fizik Almaç
Kimya Terimleri Sözlüğü (II)
Bir hücrenin yüzeyinde bulunan ve ilaçlarla, hormonlarla, zehir vb. maddeler ile reaksiyona giren bir radikal veya atom. Alıcılar bir enzimin aktif grubuyla birleştirilir ve ilaçlarla pasifleştirilebilirler (bloke edilebilirler).
Ehrlich'in yan-zincir teorisinde kullanılan bir terim. Alıcı.
Veteriner Hekimliği Terimleri Sözlüğü
Almaç.
Biyoloji Terimleri Sözlüğü
Hücre içinde ya da üzerinde hormon, ilâç, virüs vb. nin özel olarak bağlandığı ve bazı hallerde özel bir hücre cevabının verilmesine yol açan veya bunların hücreye girmesini sağlayan, protein, glikoprotein ya da oligosakkaritlerden oluşan yer veya yapı.
Su Ürünleri Terimleri Sözlüğü
Çeşitli uyarıları alabilen ve duyu organlarının yapısında bulunan özelleşmiş hücre, hücre grupları veya sinir uçları.
Hücre içine veya üzerinde hormon, ilaç, virüs vb.nin özel olarak bağlandığı ve bazı durumlarda özel bir hücre cevabının verilmesine yol açan veya bunların hücreye girmesini sağlayan, protein, glikoprotein veya oligosakkaritlerden oluşan yer veya yapı.
Vikipedi
Reseptör (ya da almaç), vücut içinden ve dışından gelen uyarıları almakla görevli olan duyu epiteli hücrelerinin üst kısmındaki duyu tüylerine verilen isimdir.Uyarı ve almaç tarafından alındığı zamanda uyartıya dönüşür.
Birinci anlamıyla reseptör, sinyal transdüksiyonunda yer alan bir proteindir, hücre dışındaki bir sinyali hücre içine taşır. Sinyalin bir biçimden başka bir biçime dönüşmesini sağlayan protein hücre dışında olabileceği gibi hücre içinde de olabilir. Reseptöre bağlanan moleküle ligand denir, bu bir peptit (örneğin bir nörotransmitter), bir hormon, bir ilaç, veya bir toksin olabilir, bu bağlanma olunca reseptör biçimini değiştirir ve hücresel bir tepki meydana gelir. Ancak, bazı ligandlar herhangi bir değişikliğe neden olmadan sadece reseptörleri bloke ederler, bunlara antagonist denir. Ligand etkisiyle reseptörde meydan gelen değişiklikler sonucu fizyolojik tepkiler meydana gelir, bunlar liganda atfedilen biyolojik aktiviteyi oluşturur.
İkinci anlamıyla reseptör, hücre dışındaki bir protein veya taneciğin hücre içine girmek için hücre zarında bağlandığı bir moleküldür. Hücreye bağlanan şey, bir protein (örneğin kolera toksini), bir virüs (örneğin HIV) veya bir lipoprotein taneciği olabilir (örneğin LDL). Bu ikinci anlamıyla reseptör, genelde protein olmakla beraber bir karbonhidrat veya lipit de olabilir (örneğin, kolera toksini, GM1 adlı bir gangliozite bağlanır).
Bu iki tanım kısmen örtüşürler. Virüs veya toksinlerin bağlandığı reseptörlerin bazıları (örneğin, HIV'in bağlanma reseptörü CD34) yukarıda verilen birinci anlamıyla bir sinyal reseptörüdür. Patojen organizma, bu reseptörü kendi amacına göre kullanacak şekilde evrimleşmiştir. Buna karşın sinyal reseptörlerinin hepsi hücre zarında değildir. Örneğin nükleer reseptörler, hücre çekirdeğinde bulunurlar ve aslında transkripsiyon faktörleridir. Bu reseptörlerin ligandları, hücre zarından kolaylıkla geçebilen steroid hormonlardır, bunlar reseptörlerine bağlanınca onların belli genleri aktive etmesine neden olurlar. Bazı bağlanma reseptörlerinin ise sinyal transdüksiyonu ile ilgileri yoktur. Örneğin, endositik reseptörler, bazı besinlerin (örneğin LDL taneciklerinde bulunan kolesterol ve trigliseritlerin, veya transferin tarafından taşınan demirin) endositoz yoluyla hücre içine alınmasını sağlar. Bazı sinyal transdüksiyon reseptörlerinin hücre içine aktardığı sinyal mutlaka bir molekülün bağlanması değildir; ışık veya ses titreşimlerinin neden olduğu reseptördeki şekilsel deformasyon da sinyal olabilir.
Reseptör aşağıdaki anlamlarda kullanılır:
- Reseptör (biyokimya), (a) sinyal transdüksiyonunda yer alan, hücre dışındaki bir sinyali hücre içine taşıyan bir protein; (b) hücre dışındaki bir protein veya taneciğin hücre içine girmek için hücre zarında bağlandığı bir molekül.
- Reseptör (biyoloji), çeşitli uyarıları alabilen ve duyu organlarının yapısında bulunan özelleşmiş hücre, hücre grupları veya sinir uçları.
"reseptör" kelimesinin kullanım örnekleri.
Özel tedavi gerektiren hastalarda ise akciğer arter basıncını azaltan prostasiklinler, arterlerin genişlemesini sağlayan fosfodiesteraz 5 inhibitörleri, fazla olan endotelinin dozunu düşürmek için endotelin reseptör antagonistleri kullanılır.
Çünkü, bazı kanser hücrelerinde tirozin reseptör kinaz geni başka genlerle birleşip kanser hücrelerine sürekli büyüme ve çoğalma sinyali gönderiyordu.
Ancak lenfosit üzerindeki PD1 dediğimiz immun yanıtı durduran, bir düğme görevi gören bir reseptör bulunmaktadır.
T lenfositler bir kanser hücresinin antijenini tanımak için reseptör adı verilen yapıları kullanırlar.
Bu yöntemde vücudun kendi T hücreleri kandan toplanır, laboratuvarda çok karmaşık mühendislik teknikleriyle reseptör adını verdiğimiz özel proteinlerle donatılırlar.
Bu etkiyi de safra asidi atımını arttırıp kolesterol emilimini azaltarak, LDL reseptör etkinliğini arttırarak ve tiroksin ve tiroid hormonları arttırarak sağlamaktadır.