Vikipedi
Zurbahan, Malatya ilinin Hekimhan ilçesinde, ilçe merkezinin 4 km kuzeyinde yer alan, 2091 m yüksekliğinde, Ayranca dağlarıyla ilişkili bir dağdır.
Dağın Hekimhan'a bakan güney yüzünün orta kemerinde 4 adet mağara bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi oldukça uzun olup, dağın tabanına kadar devam ettiği söylenmektedir. Eteğinde eski bir medeniyete ait olan bir ören yeri bulunmaktadır. Çok eski çağlarda, savaş zamanlarında burada yaşayan insanların saklanmak amacıyla dağda bulunan mağaraları kullandıkları, mağaraların girişlerinde bulunan yıkık kerpiç duvarlardan ve etrafa saçılmış çömlek parçalarından anlaşılmaktadır. Dağın yukarı eteğinde çıkan kaliteli sudan, alt eteklerdeki kayısı ve ceviz bahçeleri sulanmakta ve aynı zamanda Hekimhan ilçe merkezi bu sudan içme suyu olarak yararlanmaktadır. Dağın özellikle arka eteklerinde zengin dolomit, toryum ve demir (siderit formunda) yatakları mevcut olup, demir yatakları yüzyıllardır kısmen işletilmektedir. Dağın ön tarafındaki sarp yamaçlarda, bu civarda hiç rastlanmayan, merhametsizce avlanma sonucunda yok olduğu sanılan geyikler kısa bir süre önce yeniden ortaya çıkmış olup, bu bölge Doğayı Koruma ve Milli Parklar Bölge Müdürlüğü'nce koruma altına alınmış ve avlanma kati olarak yasaklanmıştır.
Dağın adının yüzyıllar önce bu dağın eteğinde zalimce hüküm süren bir "Zorba Hanın" adından geldiği söylense de henüz bunu doğrulayacak bir kanıt bulunmamaktadır. Özellikle civardaki yaşlı insanlar dağı kutsal bir yer olarak tanımlamakta ve ona saygı göstermektedir. Merhum öğretmen Metin Kara'nın anlatımına göre, orta kemerde, Karadağ tarafında 1-1,5 m çapında suyunu dışarı akıtmayan ama suyu boşaltıldığında da geri eski halini alan, suyu tatlı küçük bir su yalağı mevcut bulunmaktadır. Bu özelliğinden dolayı civar insanları bu suyun Kâbe'deki Zemzem suyu ile ilişkili olduğuna inanmış ve buna da Zemzem suyu adını vermiştir.
Dağ hakkında halk arasında birçok efsane anlatılmaktadır. Nesilden nesile aktarılan bu efsanelerin biri de şöyledir: Zurbahan’ın tepesindeki kayanın içinde üç oda vardır. Biri altın, biri mücevher, biri de altından araç-gereçle doludur. Odanın kapısı ancak tılsımlı bir sözle açılır. Şimdiye dek içeri girmeyi başaranlar olmuşsa da buradan bir şey çıkaramamıştır. Yörede yaşayan bir hoca günün birinde bu odaların kapısını açmaya niyetlenir. Dağın tepesine çıkıp çember çizer, içine girip okumaya, üflemeye başlar. Okudukça çevresinde korkunç yaratıklar belirir, hocayı şaşırtmak isterler. Eğer şaşırırsa tılsım bozulacak, kapı açılmayacaktır. Hoca şaşırmadan duasını bitirir. Kapı aralanınca içeride altınların üstüne oturmuş dünya güzeli bir kız görür. Kıza bakmadan koynunu altınla doldurmaya başlar. Dışarı çıkmak istediğinde kapı bir türlü açılmaz. Ne yaparsa da yararı olmaz. Sonunda çaresizlikle aldıklarını bırakınca kapı aralanır ve hoca elleri boş olarak dışarı çıkar.